SARAY HALISI
Saray HalılarıTürk halılarının klasik gelişmesi yanında, 16. yüzyılın son yarısında bunun dışında kalan teknik ve dekor bakımından tamamen farklı bir grup görülür ki, bunlara Osmanlı Saray Halıları adı verilmektedir. 1514'te Tebriz'in, sonra 1517'de Kahire'nin de Osmanlılarca fethedilmesi Türk halı sanatında yeni teknik ve desen anlayışına yol açmıştır. Kahire tezgâhlarında yapılan ilk halılarda, 1540-1550 arasında Memlûk halılarının renk ve motifleri ile karışık örnekler görülmüş, fakat kısa zamanda Osmanlı Sarayı' nın natüralist üslubu hâkim olmuştur. Herhangi bir gelişmeye bağlanmadan birden meydana çıkan halılarda saz denilen hançer yapraklar, palmet ve madalyonlar tamamıyla natüralist lale, sümbül, karanfil ve nar çiçekleri ile birleştirilerek yepyeni bir üslup yaratılmıştır. Kumaş, çini, tezhip, cilt kapakları ve kalem işleri gibi Osmanlı Sanatının çeşitli kollarında ortaya çıkan natüralist yaprak ve çiçek dekoru, bu halılarda da kendini gösterir. Çok ince ve zengin desenli bu lüks halılarda uçları birbirine daha yakın olduğu için Iran düğümü tercih edilmiştir. Yün ve pamuktan yapılan düğümler, (metrekarede 200.000-700.000 arasında) daha sık olup, kadifeyi andıran yumuşak bir tesir bırakır. İpek düğüm yoktur, yalnız argaç ve arışlarda bazen ipek kullanılmıştır.
Bunlarda Iran halılarının madalyon düzeni ikinci planda kalarak, esas örnek sonsuzluğa uzanan zeminden kesilmiş bir bölümdür.
Yama gibi duran madalyonlar kaldırılsa bile, örnek bir şey kaybetmez. Madalyonsuz olarak çok daha başarılı kompozisyonlarda halılar vardır. (Resim 38, Çizim 31).
Osmanlı saray halılarının İstanbul'dan gönderilen örneklere göre Kahire'de yapıldığı fikri, ilk defa Erdmann tarafından ileri sürülmüş ve geniş ölçüde benimsenmiştir. Fakat Kühnel, bunlardan bazılarının teknik özelliklerine göre İstanbul'da veya 1474'ten beri halılarının adı geçen ipekçilik merkezi Bursa'da yapılabileceğini belirtmiştir. III. Sultan Murat'ın 1585 tarihli bir fermanı bu görüşü desteklemektedir. Bunda 11 halı ustasının boyanmış yün ipliklerle Kahire'den İstanbula gönderilmesi emredilmektedir. Osmanlı halıları kolayca renk tutan, çok yumuşak ipek gibi bir yünden yapılmıştır ki, bu cins yün Mısır' da bulunuyordu. Kahire' de yapılanlarda argaç ve arışlar boyasız veya bazen sarımsı veya kırmızı yün iplikten olduğu halde, Bursa'da boyalı ipekten tek veya üç iplikten bükülmüştür. Beyaz ve açık mavi renkler için pamuk kullanılmıştır. 16. yüzyıl ortasında başlayan Osmanlı Saray Seccadeleri lüks hediye olarak Avrupa'ya gönderilmiştir. Bunların İstanbul, Bursa ve Edirne gibi saraya yakın çevrelerde yapıldığı düşünülebilir.
Yakın zamanda bulunan bu halı için çeşitli tarihlendirmeler arasında Divriği Ulu Camii için 626 (1228/29) cami yaptıran Mengücüklüler tarafından vakfedildiği, ayrıca Memlûk Halılarından gelen bazı karakteristik motiflere bakarak son zamanlarda Para Memlûk denilen gruba 16. yüzyıl ortalarına girdiği, Anadolu Beylikleri devrinde Selçuklulardan Osmanlılar' a geçiş (14-15. yüzyıl) halısı olabileceği, 17. yüzyıl başına kadar geç devre konulup, sonra 16. yüzyıl başına getirilmesi gibi çok değişik görüşler ileri sürülmüştür. Gördes düğümü ile yapılan bu halının, yünün özelliği, arış ve argaçların bükülmesi ve çok karakteristik kufi bordürüne bakarak, 15. yüzyıl sonunda Konya veya Sivas'ta Marco Polo'nun methettiği eski bir merkezde yapılmış olması akla yakın gelmektedir. Bir deneme olarak ele alındığı, renk ve kompozisyon bakımından pek tatmin edici görülmediğinden devam ettirilmediği düşünülebilir.
Topkapı Sarayı ile Başbakanlık arşivlerinde ve İstanbul Belediye Kütüphanesi'nde halı ile ilgili bilgiler vardır. Osmanlı Saray teşkilatı kurulduğu tarihten beri halı yapıldığı ve ehl-i hiref arasında cemaâti Kaliçe bafanı hassa bulunduğu bu vesikalarda kayıtlıdır. Ayrıca 16. yüzyıl sonlarına kadar hassa halı sanatkârları'nın adlarını, memleketlerini ve aldıkları yevmiyeleri gösteren defterler vardır.
TKSA 9613-1 sayılı ve 932 (1526) tarihli teftiş defterindeki şerhlerde, Fatih devrinden Hamza ve Mustafa olarak iki halı ustasının adı geçmektedir. Bunlardan Hamza, Fatih zamanında Pençik kul olarak gelmiş ve Hâssa Ehl-i Hiref teşkilatına alınmış, sonra Kanuni Sultan Süleyman devrinde (1526) halıcılar cemaati'nin Kethüdası olmuştur. Mustafa ise, yine Fatih devrinde Pençik kul olarak saraya alınmış, zamanla üstad Kaliçebaflar (Halı dokuyucu) arasına girmiş olup, 932 (1526)' daki Cemaât-i Kaliçehafan şakirdlerinden Mehmed'in babasıdır.
İkinci Sultan Beyazıd zamanında üstad ve şakird olarak 19 halıcıdan 5'inin adları bilinmektedir. 917 Rebiülevveli'nde (1511) Beyazıd Camii için Padişaha halı hediye ederek karşılığında 3245 akçe inam alan bu 5 kişinin adları İlyas, Nasuh, İskender, İsmail ve Hızır''dır. Bunlardan İlyas seccade takdim edip, 909 Cemaziyülevvel'de (1503) hazinedar başı vasıtası ile 900 akçe, Nasuh, takdim ettiği halı karşılığı aynı yılda 2000 akçe, İskender, 911 Ramazan'da (1506) halı karşılığı 1500 akçe, İsmail, aynı tarihte halı karşılığı 1500 akçe, Hızır, 915 Rebiyülevvel'de (1509) halı karşılığı 800 akçe almışlardır. Eflâklı olan Nasuh, 932'den (1526) az önce Kanuni zamanında ölmüş olup, Niğbolu' lu İlyas ile Kosovalı Hızır ise, Kanuni hizmetinde sarayda 25 halı ustası arasında bulunmaktadır.
1001 (1592) tarihli defterlerde, III. Sultan Murad devrinden 16 halıcı cemaati vardır. Bu hassa halıcıları arasında Mısır'dan geldiği bildirilen halı ustalarının adları yoktur. Üstelik III. Sultan Murad devrinde hassa halıcılığının bozulmaya başladığı ve oğlu III. Sultan Mehmed zamanında 1008 (1599) tarihine kadar babası'nın 16 halı sanatkârı arasına ancak 1 kişinin katıldığı görülmektedir.
Saray halı ve seccadelerinde kullanılan beyaz ve açık mavi renkli pamuk ve ipek gibi parlak bir cins yün, ancak Mısır'da yetişiyordu. Sultan Murad III.'ün Mısır'dan 11 halı ustası ile gerekli ipliklerin getirilmesi için verdiği emrinde:"Mısır Beylerbeyine hüküm ki muallim ebül Nasır ve muallim Mehmet Fuzunfve Hacı Nebi ve Mehmet Mağribin ve Ali Esved ve Recep ve Ataullah ve Ali bin Muallim Ahmet Vasıl ve İlmedin ve Mehmet bin Arslan nam kimesneler Üstâd Kaliçeciler olduğu ilâm olunup, dergâh-ı muâllama huzurları lazım olmağın kaliçeye müteallik 30 kantar rengâmiz ip ile mezkûrları âlettacil dergâh-ı muâllama göndermek emir edip büyürdüm ki,... vusul buldukta tehir ve tevakkuf etmeyip mezkûrları âlet tacil südde-i saadetime gönderesin ve kaliçeye müteallik 30 kantar rengâmiz ip dahi tedarik eyleyip mezkûrlar ile maen irsal eyle-yesin. Husus-u mezbur mühimdir, ihmâl ve mesahileden ziyade hazer edesin. Divân-ı Hümayun'da vezir İbrahim Paşa Hazretlerine teslim olunmuştur. 3 Zilkade 933 (1585 Ekim 25)." demektedir.
Burada adı geçen ustalardan Mehmet bin Arslan' ın Türk asıllı olduğu baba adından açıkça belli olmaktadır. Bu tarihten sonra halıların malzemesinde argaç ve arışlarda ipek kullanılmış, saray atölyeleri bu tarihte kurulup, ilk örnekleri yapmış olmalıdır. Bunlar saray nakkaşlarının çizdiği örneklere ve diğer (kumaş, kilim, çini, tezhip gibi) sanatlardaki üslup birliği'ne uymaktadır.
18. yüzyıla kadar devam eden saray halı ve seccadeleri, daha sonraları da Uşak ve Konya bölgesinde natüralist çiçek desenleriyle bozularak yaşatılmıştır.
Saray halıları masa örtüsü olarak da kullanıldığı için, buna uygun yuvarlak veya haçvari biçimlerde yapılanları da vardır. Avrupa saray'larına hediye olarak gönderilen bu halılardan memleketimizde İstanbul Türk ve İslam Eser'leri Müzesi'nde biri harap halde iki büyük halı ile, küçük bir seccade, Topkapı Sarayı'nda da büyükçe bir seccadeden başka örnek kalmamıştır. Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ndeki büyük halı kırmızı zeminli olup, örnekler beyaz renkli iri çift Rûmilerin meydana getirdiği dört kollu motiflerin zemin rengi koyu mavi ve yeşil olarak değişik eksenler üzerinde sonsuz sıralanmasını gösteriyor. Bunların dört tarafındaki palmetler birbirine bağlanarak sağlam bir baklava şeması meydana getiriyor.
Son yıllarda Floransa'da Pitti Sarayı'nın deposunda keşfedilen 9.95 m x 3.30 m boyun'da şahane saray halısının zemin örneği İstanbul, TlEM' de bulunan büyük halının zemin örneğini yeşil olarak her sırada iki defa tekrarlamaktadır. Zemin rengi her iki halıda da kırmızıdır. Bu halı 1623'te Amiral Verrazzano tarafından Duke Ferdinando II'ye takdim edilmiştir. Bu halı ilk defa Haward Gallery sergisinde 20 Mayıs 10 Temmuz 1983'te teşhir edilmiş ve Donald King tarafından sergi katalogunda yayınlanmıştır. Çok iyi durumda korun'muş olan halı saray halılarının bütün ihtişamını aksettirmektedir.
Avrupa halı sanatına etki yapmış İspanya ve Polonya halılarında taklit edilmiş olan bu gösterişli lüks halıların geleneği İstanbul'da Uşak ve İzmir bölgesinde günümüze kadar kaba örnekler halinde devam etmiştir. Geç devir İzmir halıları adı ile tanınan bir grup halı'da da kabalaşmış halde saray halılarının etkisi devam eder. ihraç limanına göre, İzmir' e bağlanan bu halılar, aslında Batı Anadolu bölge'sinde (Uşak, Gördes) yapılmıştır.
Divriği Ulu Camii'nde bulunup, maceralı yollardan (1978'de camiden çalınan 22 halı, 1982'de Kayseri'de toprak altına saklanmış halde ele geçirilmişti.) İstanbul Sultanahmet Camii Hünkâr Kasrı'nda Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce açılan Halı Müzesi'ne mal edilen bir halı, kesin bir gruba girmemekle beraber, Türk halıları içinde önemli yerini alır. Gördes düğümü ile yapılan bu halıda zemin kırmızı, örnekler mavi olup, sekizgen yıldızları birbiri'ne bağlayan küçük stilize serviler ve şamdanı andıran küçük yapraklar radial olarak sır Sekizgen yıldızların meydana getirdiği kare bölüm'ler ortasında birer rozet çiçeği diyagonal sıralanmış karakteristik, örgülü kufi bordur Selçuklu halılarından gelen kanatlı yıldız motifleriyle zenginleştirilmiştir. Bu halının Kahire İslam Eserleri Müzesi'nde Uşak halıları bordürleriyle, yakın bir benzeri, zeminden küçük bir parça halinde, diğer bir benzeri de Konya Mevlana Müzesi'ndedir.
Osmanlı saray halıları tekniği ile daha önceki tarihlerde çok nadir de olsa halı yapıldığı günümüze kalabilen tek örnekten anlaşılmaktadır.
I. Sultan Ahmet zamanında ise, hassa halı'cıları son olarak Sultanahmet Camii halılarını yapmış olmalıdırlar, çünkü bundan sonra halı tezgâhlarının yerini sorguççular cemaati almıştır. Fakat İstanbul' da hassa halı tezgâhları dışında eskiden beri ve bu tarihten sonraları, özel imalathanelerde ve ev tezgâhlarında halı yapıldığına şüphe yoktur.
Eskiden beri İstanbul'da Yeni Bahçe'de Halıcılar semti vardır. Burada çarşı yoktu, halılar Kapalıçarşı ile çevresindeki hanlarda satılırdı, İstanbul halıları 20. yüzyıla kadar bir hayli değişiklik geçirdikten sonra, Bandırma ve Kayseri halıları, eski İstanbul tipi örneklerin yerini almıştır. 19. yüzyılda kurulan Hereke fabrikasında, kuruluş tarihinde dokunan halı'ların gerçek İstanbul tipi halılarla ilgisi olmadığı anlaşılıyor. 19. ve 20. yüzyılda İstanbul' da Eyüp Fes hane Müessesesi'nden başka, 20. yüzyılda Kum kapı, Topkapı, Etyemez, Üsküdar ve İstinye' de halı yapılmaya devam edilmiştir. Kum kapı halıları, üstün vasıfları ile şöhret kazanmış, 1959'da o zamanki gündelik gazetelerin rivayetine göre, ipek bir Kum kapı halısı, Amerika'da mübalağalı bir fiyatla, 60.000 dolara satılmıştır.
Son yıllara kadar Topkapı, Kartal ve Pendik'te halı dokunmaya devam edilmekte idi.
19. yüzyıl sonuna kadar Türk halısı gelişmesine devam etmiş, 1844'te Sultan Abdülmecit tarafından Hereke' de kurdurulan kumaş tezgâhlarına 1881'de II. Sultan Abdülhamit, 100 halı tezgâhı koydurup, çok tanınmış Hereke halılarının yapılmasını başlatmıştır. Bugün de Sümerbank idaresinde burada aynı üslupta halılar yapılmaktadır.
Ayrıca Konya, Kayseri, Sivas, Kırşehir bölgesi ile Batı Anadolu'nun Isparta, Fethiye, Döşeme altı, Balıkesir veya Uşak, Bergama, Kula, Gördes, Milas, Çanakkale, Ezine, Doğu Anadolu'da Kars ve Erzurum bölgesinde eski Türk halı sanatının canlandırılması için gayret gösterilmektedir.